İlhan İrem, Odatv’de 3 Ocak 2011 tarihinde yayınlanan “Sizi daha kaç kez kandırabilirler” başlıklı yazısında şu ifadelere yer vermişti:
“Yetmez Ama Evet” ekranlarının özgürlük çiçekleri…
Açılım tiyatrosunun ileri demokrasi zanaatkarları…
Neye evet dediğinizi her geçen gün biraz daha görüyor musunuz? Yoksa aymazlık berdevam mı?
Referandumdan bu yana neler oluyor farkında mısınız?
Özet görüntülerle ileri demokrasi günlüğü…
2010 Türkiyesinin sonbaharı ve kışı;
* Beyoğlu’nda iki ayrı sanat galerisi 30 kişilik bir grubun taşlı, sopalı saldırısına uğradı….
* Ankara’nın göbeğinde bir parkta oturan çiftlere polis, “uygunsuz oturuyorsunuz” diye tutanak tuttu.
* Gülen cemaati hakkında kitap yazan Emniyet Müdürü Hanefi Avcı tutuklanıp cezaevine kondu.
Suçu; Devrimci Karargah Örgütü’ne yardım ve yataklık etmek(!)…
* İran’daki devrim muhafızlarının versiyonunu hatırlatan bir çalışma gündeme geldi;
Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf, toplumun genel ahlâk kurallarını rahatsız ettikleri gerekçesiyle uygunsuz görüntüler içeren programların yayınlanmasının önüne geçmek için Ebeveyn İzleme Platformu adında sivil bir mekanizma kurulacağını açıkladı. AKP’li bakan; “Hayatın her alanına dair problemlerimiz var. Elbette anlaşmazlık durumunda mahkemelerde, yasalar çerçevesinde çözebilirsiniz ama kamuoyunun ve toplumun hassasiyetlerini sivil örgütlenme şeklinde baskı unsuru olarak ilgili mekanizmalar üzerinde hissettirmek farklı bir şey” dedi.
* Daha sonra Diyanet İşleri Başkanı’nın açıklaması gündemdeydi; “..Cami dışı din hizmetleri adıyla bir proje başlattık. Bu proje ile din hizmetlerinin sadece namaz kılmak ya da oruç tutmak olmadığını, dinin bütün sosyal hayatı kapsadığını vermeye çalışıyoruz. Din görevlimiz sadece camide namaz kıldıran bir memur değildir. Toplumun bütün sosyal hayatına müdahale eden kanaat önderi olmalıdır.”
CHP Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk, Başbakan’ın yanıtlaması isteğiyle bir soru önergesi verdi;
“Diyanet İşleri Başkanı, “cami dışı din hizmetleri” projesi ile dinin bütün sosyal hayatı kapsadığını vermeye çalıştıklarını belirttiğine göre toplumun sosyal hayatı din kurallarına göre mi düzenlenecektir? Din bütün sosyal hayatı nasıl kapsar?
Diyanet İşleri Başkanı, ‘Din görevlimiz sadece camide namaz kıldıran bir memur değildir. Toplumun bütün sosyal hayatına müdahale eden kanaat önderi olmalıdır..’ şeklindeki sözleri ile neyi kastetmiştir? İmamların, toplumun bütün sosyal hayata müdahale etmesi ne anlama gelmektedir? İmamlar, tüm sosyal hayata nasıl müdahale edeceklerdir? Mahalleye birahane, kahvehane açılacak olsa imama mı sorulacak? İmamlar, insanların yaşam biçimine, mahalledeki kadınların nasıl giyineceğine, nereye gideceğine, kimlerle konuşacağına da karışacaklar mı? Nikâhları da imamlar mı kıyacaktır? Mahalledeki uyuşmazlıkları kadı gibi imamlar mı çözecektir?
Din adamının tarihsel tanımından uzaklaşılarak yeni bir model mi oluşturulmak isteniyor? Mollalık düzeni mi getirilmek isteniyor? İmamlar, şeyhülislam mı yapılacak? Her mahallede bir şeyhülislam mı olacaktır?“
* Hükümet, Ergenekon sanığı Mehmet Haberal’ın haksız tutuklu kaldığı gerekçesiyle, Yargıtay tarafından hakimlere verilen tazminat cezasına karşı, yasa değiştirme yoluna gitti. Haberal’ın mahkemeyi kazanmasından sonra, Ergenekon ve Balyoz davalarında tutuklu bulunan çok sayıda sanığın dava açması ve diğer davalardaki tutukluların da aynı yolu kullanma hazırlığında olması nedeniyle hazırlanan teklife hakim ve savcılara karşı açılacak davalarla ilgili hüküm konuldu. Hakimler ve Savcılar Kanunu’na eklenecek maddeyle hakim ve savcıların soruşturma, kovuşturma ve davayla ilgili olarak yaptıkları işlemler, yürüttükleri faaliyetler veya verdikleri kararlarla ilgili olarak hakim ve savcıya değil, sadece devlete karşı tazminat davası açılacak. Hakim savcının kusurlu olması veya kasıtlı olarak hukuka aykırı karar vermesi halinde bile dava sadece devlete karşı açılacak. Böylece hakim ve savcılar verdikleri kararlar nedeniyle tazminat davasına muhatap olmayacak.
Konunun skandal boyutu ise şöyle; Mehmet Haberal’ın reddi hakim talebi kabul edilmedi. Yani davaya, Haberal’a tazminat ödemeye mahkum edilen hakimler bakmaya devam edecek!..
Referandum öncesinde Truva atı maddelere evet denmesi için Başbakanın dilinden düşürmediği; “Üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğü!” böyle bir şey olmalı!
* Sabah akşam televizyonda boy gösteren, istediği zaman meclis kürsüsünden fikirlerini söyleyebilen AKP’li Burhan Kuzu, Siyasal Bilgiler Fakültesinde yumurta atan öğrencilerin, kendisinin ifade özgürlüğünü kısıtladığını söyledi. İleri demokrasi ve açılım hükümetinin başbakanı ise, konu ile ilgili olarak öğrencileri anlamak, sorunlarını dinlemek yerine, yumurta atanları faşistlikle suçladı, maşa olduklarını ima etti ve “polisimi yedirmem” dedi.
Konuya bağlı olarak; Özerk bir öğrenim kurumu olması gereken İstanbul Üniversitesi’nin rektörlüğü, olası olayları iktidar rüzgarında bir yöntem ile kontrol altına alma yolunda bir adım attı. Rektörlüğün isteği üzerine mahkeme polise bir yıllık arama yetkisi verdi! Buna göre, polis, üniversitenin Fatih sınırları içinde yer alan her binasında hatta çevresinde istediği zaman öğrencilerin çantasından poşetine, araçlarına ve özel kâğıtlarına kadar arama yapabilecek. İleri demokrasi hamlesinin önemli bir açılımı olan bu karara nedense öğrenciler ve öğretim görevlileri tepkili…
Bütün bunlar referandum sonrasındaki üç aylık süreçte olup bitenlerden sadece bir kaçı…
Olayları her zamanki manevralarla hiçleyip, pasifize edenler son haberle biraz panikleyip irkildiler;
* Dağdan inen eşkiyayı davul zurna ile karşılarken, açılım sevdasının varacağı boyutları hiç düşünmediler herhalde.
Diyarbakır’da toplanan Demokratik Toplum Kongresinde, Kürt Özerkliği taslağı tartışmaya açıldı.
Ayrı bayrak ve öz savunma güçleri maddelerinin yer aldığı öneri, radikal hamleleri seçim sonrasına bırakanları telaşlandırdı. Apo ile masaya oturulmuş, seçim sonrasına kadar ateşkes sağlanmıştı… Bu neyin nesi oluyordu?!.
Teslim alamadıkları İzmir’e “sümüklü” diyenlerin açılım safsatası sayesinde Kürdistan’ın temelleri atılıyor.
* Öte yandan trafiğin aksamaması gerekçesiyle, Atatürk’ün Ankara’’ya gelişinin 91. yılı nedeniyle Kara Harp Okulu Komutanlığı eşgüdümünde düzenlenen geleneksel Garnizon Koşusu, bu yıl Ankara Valiliği’nin izin vermemesi nedeniyle yapılamadı. Böylece 1932 yılından beri tekrarlanan askerlerin anma töreni ilk kez yasaklandı.
* Polisin içkili restoranlarda taciz anlamında kimlik sorgulamasını da yazın bir kenara…
* Yolsuzlukla suçlanan Kayseri Belediye Başkanına, Türkiye Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanı kefil oldu!!!!!!!!!
* Yaş düellosunda açığa alınan komutanlarla ilgili olarak, Yüksek Askeri Mahkemede terfi kararı çıkınca, beğendikleri kararları alkışlayanlar, bu kez hoşnut olmadılar. İçişleri Bakanı Beşir Atalay, “açığa alma kararlılığımız sürecek” dedi
* Referandumun en önemli sonuçlarından biri de, çok uluslu maden şirketlerinin ülkenin akciğerlerini işgal etmeye başlaması oldu. Aydınlığın ve güzelliğin ölü toprağı ile örtülmesinden Allianoi’de nasibini aldı!
Açıldıkça güzellikleri örten paradoksal bir perde…
Üç perdelik oyunun adı, “Özgürlük, Demokrasi ve Açılım.”
İkinci 12 Eylül’den bu yana yaşananlar bir kara film jeneriği niteliğinde.
Referandumda nasıl oy verildiğini, hatta mezheplerin sorulduğu anketlerle şimdiden nabız yokluyorlar. İlk ve orta öğretim dahil, her yerde türbanın serbest bırakılması… Ordunun profesyonel olması… PKK’lıların affedilmesine dair seçim sonrası için zemin yoklayıcı anketler Ankara kulislerinde dolaşıyor.
Ahmak ıslatan yağmurunun fırtınalı bir sağanağa dönüşeceğine dair alametler yoğun.
Ruhların karartıldığı, hayatlardan umudun çekilip alındığı…
Rahatlamayan bir kuyruk acısının sancılı darbeleriyle çöle dönüşen dervişler diyarı.
Karanlığın cüreti, neye oy verdiğini bilmeyen kalabalığın cehaletinden kaynaklanıyor.
Aydınlık yürekli insanlar ise, böyle bir günlüğün sayfalarında yaşamak istemiyor.
“Hayır” demeyi bilemeyenler, yavaş yavaş uyanıyor musunuz gaflet uykusundan?
Özgürlük türküleriyle, demokrasi düşleri görmeye devam ediyor musunuz yoksa?
Nasıl bir yalanın içine düştüğünüzü…
Bu ülkenin insanlarının suskunluğu ve kabullenişi sürdükçe daha neler olabileceğini anlamaya başladınız mı?
Kendi rüzgarının peşindekilerin anlayacağı dil, bünyemizde barınmayan sözcükler gerektirir.
Ama Anadolu’nun saf yürekli canları…
İyi niyetinin arkasına hapsolmuş aydınlar…
Genciyle, yaşlısıyla yurtsever insanlar…
Sizi daha kaç kez kandırabilirler?
Yer sarsılıyor…
Toprağınız, benliğiniz, aydınlığınız, çocuklarınızın geleceği çekiliyor avucunuzdan…
Değişim masallarıyla ruhlarımıza esaret duvarları örmeğe yeltenenler, en değerli hazineyi, hayatı, umudu, coşkuyu karartıyor.
Boğucu, ağır, siyah bir gözyaşı bulutu yaklaşıyor…
Hava patlamak üzere.
Uyanın artık!
Uyanın.
Işık ve sevgiyle…
Odatv.com