Köpekbalıkları 300’e kadar hançer benzeri dişleriyle denizlerin korkulu rüyası olmayı sürdürüyor. Hollywood sinemasının akılsız katiller olarak ölümsüzleştirdiği köpekbalıkları aslına bakılırsa kilometrelerce ötedeki hareketleri dahi algılayabilen ve yönlerini dünyanın manyetik alanını kullanarak bulabilen oldukça karmaşık canlılar.
Görünüşleri itibariyle pek çok kişiye korku salan deniz canlıları, korku ve hayranlığı aynı anda uyandırıyor. Pek çok deniz biyoloğu ve bilim insanı denizlerin bu korku yaratan canlılarını incelerken, onlara duydukları hayranlığı ise gizleyemiyor.
Avustralyalı çevreci Paul de Gelder da bu insanlardan biri. Bir kolunu ve bacağını köpekbalığı saldırısında kaybeden Gelder, denizin bu çok yanlış anlaşılan yırtıcıları hakkındaki yanlış düşüncelerimizi değiştirmeye uğraşıyor.
Paul de Gelder (@pauldegelder)’in paylaştığı bir gönderi
‘KÖPEKBALIKLARINA SAYGILI DAVRANIRSANIZ ALANINI SİZİNLE PAYLAŞIR’
Gelder’a göre, çoğu insan hayatında bir kere dahi karşı karşıya gelmediği bu canlılara karşı yayınlanmış olumsuz haberlerden, çocukluk korkularından ve filmlerden izlediği gerçeklere inanmayı sürdürüyor. Köpekbalıkları üzerine yoğunlaşan ve onları doğal ortamlarında inceleme fırsatı bulan 44 yaşındaki Gelder, aldığı yaralara rağmen onların en büyük savunucularından biri.
“Gezegendeki herhangi bir vahşi hayvanı düşünün. Bir ayı, aslan, kaplan, su aygırı veya çita, hiçbiri kendi alanını sizinle paylaşmak istemeyecek” diyen Gelder, “Alanlarını ihlal ettiğiniz için sizi bir tehdit olarak görecek ve sizi öldürmek isteyecekler” ifadesini kullanıyor.
Fakat köpekbalıklarının diğer canlılardan farklı olduğunu söyleyen Gelder, “Okyanusun en büyük yırtıcısına saygılı davranırsanız sizinle kendi alanını paylaşmanıza izin verir” diyor. Avustralyalı çevre gönüllüsüne göre asıl tehlikeli olan insan faaliyetleri…
İşte, denize her girdiğimizde içimizi ürperten fikirleri tetikleyen yırtıcıların dünyalarına gözü kapalı atlayan ve türü tehlikedeki köpekbalıklarını kurtarmayı görev edinen çevrecinin ilginç hikâyesi…
HER YIL 100 MİLYON KÖPEKBALIĞI ÖLDÜRÜLÜYOR
Her yıl ortama olarak milyonlarca köpekbalığı yüzgeçleri ve etleri için ticari amaçlı olarak öldürülüyor. Fakat filmler ve haberlere çıkan köpekbalığı saldırıları nedeniyle, bu deniz canlılarının her canlıya saldırdığı varsayılıyor. Peki gerçekte bir köpekbalığı tarafından öldürülme riski ne kadar?
Bu oran, ABD’de 3 milyon 700 binde 1. Kısacası başka canlılar tarafından öldürülme riski neyse köpekbalığı tarafından öldürülme olasılığı da o kadar.
Tüm bunlara rağmen, insanlar tarafından her yıl ticari amaçlarla 100 milyon köpekbalığı öldürülüyor.
Gelder, bu rakamın gerçekte çok daha yüksek olduğuna inanıyor ve şunları ekliyor:
“Bu sadece kayıtlara geçirilen sayılar. Köpekbalıkları, gıda, ilaç ve yan sektörler için her yıl katlediliyor. Küresel çapta meydana gelen yasadışı ve düzensiz balıkçılığı gözünüzün önüne getirin, bu rakam kolaylıkla iki katına çıkabilir.”
Köpekbalıklarının doğal yaşam alanlarının yasalar çerçevesinde koruma altına alınmadığını belirten Gelder, korkunç görünen deniz canavarlarına yapılanlardan birini bile karada yaşayan vahşi bir hayvana yapılsa hapis cezasının kaçınılmaz olacağını söylüyor.
Yüzyıllardır insanlar tarafından korkulan ve bu nedenle yaygın şekilde avlanan deniz canlılarıyla vakit geçirdikten sonra onlara yapılanların barbarlık olduğunu söyleyen 44 yaşındaki çevre gönüllüsü, köpekbalıklarının ekosistemin devamlılığı için bir hayli önemli olduğunu da belirtmeden geçmiyor.
‘JAWS’DAN SONRA KÜVETTEKİ SUYA GİRMEYE KORKTUM’
Son araştırmalar, köpekbalıkları ve vatozların popülasyonlarının 1970’ten bu yana yüzde 71 oranında azaldığını açığa çıkartıyor. Bu sonuçları değerlendiren Gelder, “Okyanusları canlı tutan bu özel yaratıkları gözümüzü kırpmadan katlediyoruz. Bunun değişmesi gerekiyor aksi takdirde çevresel bir çöküşle karşı karşıya kalacağız” diyor.
Yeni kitabı Shark ile ilgili The Guardian’ın sorularını yanıtlayan 44 yaşındaki çevre gönüllüsü Paul de Gelder’ın kişisel hikayesi ise bir hayli ilginç. Melbourne kentinin hemen dışındaki bir sahil kasabasında büyüyen Gelder, çocukluğunu okyanusta geçirmiş.
Daha küçük yaşlarda, Hollywood’un kült yapımlarından olan Jaws’ı izleyen Gelder, “İzlediğim filmden sonra köpekbalıklarından çok korkmuştum” diyor. Filmin denizle iç içe büyüyen bir çocuk üzerinde dahi derin izler bıraktığını söyleyen çevre gönüllüsü, “O dönemden sonra tüm köpekbalıklarını öldürürsek hayatımızın çok daha rahat olacağını düşünen bir çocuktum. Öyle ki, Jaws’ı izledikten sonra küvetteki suya girerken bile içimde kötü hisler beliriyordu” ifadesini kullanıyor.
Yüzme şampiyonu oluşunu dahi köpekbalığı korkusuna bağlayan Gelder, “Yüzmede eyalet şampiyonuydum. Çünkü suya her girdiğimde beni arkamdan kovalayan bir köpekbalığı olduğunu düşünüyordum” diyor.
Paul de Gelder (@pauldegelder)’in paylaştığı bir gönderi
‘ONUNLA ANSIZIN GÖZ GÖZE GELDİK!’
2000 yılında Avustralya ordusuna katılan Gelder, hayatı boyunca korktuğu canlılarla karşı gelmiş. Orduda önce paraşütçü birliğine dahil olan Gelder, ardından donanma dalgıcı olarak görevler üstlenmiş.
O dönemlerde, köpekbalıklarıyla dolu karanlık sulara atladığını söyleyen çevre gönüllüsü, “Kesinlikle fobisi olan bir insanın okyanusa atladıktan sonra kaskatı kesilmesi kimse için sürpriz olmayacaktır. Bunun benim için oldukça garip bir kariyer seçimi olduğunu kabul ediyorum. Ama beni korkutan şeylerin sevdiğim işi yapmama engel olmasına da izin veremezdim” ifadesini kullanıyor.
2009 yılında Gelder, ekibiyle Sidney Limanı’na yakın Garden Deniz Üssü’nün sularında katıldığı tatbikat sırasında 3 metrelik bir boğa köpekbalığının saldırısına uğramış. O anları şunları söylüyor:
“Tatbikat sırasında A noktasından B noktasına yüzerken birden altımdan bir karartı geçti. Ardından bunların boğa köpekbalığı olduğunu anladım. Onunla ansızın göz göze geldim. Sonra biri sağ bacağıma saldırdı ve diz kemiğimin altından yakalayıp çekti. Hemen arkasından ikinci ısırık kolumaydı. O an yaşadığım acıyı tarif etmem güç; dayanılmaz olduğunu hatırlıyorum. Ve o anda sudan canlı çıkamayacağımı anlamıştım.”
‘BENİ BİR FOKA BENZETMİŞ OLABİLİR’
Kendinden geçen Gelder, köpekbalığının kuyruk darbesiyle kendine geldiğini ve hareketin şokuyla yüzmeye başladığını söylüyor. “Güvenlik botuna doğru yüzmeye başladım; kolumu koparttığını da tam o zaman fark ettim” diyen Gelder, silah arkadaşlarının yardımıyla kurtulduğunu söylüyor.
O günleri hatırlarken espri yapmaktan geri durmayan Gelder, köpekbalığının muhtemelen kendisini kollarını çırpan bir foka benzettiğini düşünüyor.
“O zamanlar, adrenalin dolu inanılmaz bir hayatı seçmiştim” diyen Avustralyalı çevreci, “Köpekbalığı olmasaydı motosikletimle giderken kaza geçirecektim. Bu nedenle asla köpekbalığını suçlamadım ama bir daha da suya girmek istemediğimi hatırlıyorum” sözleriyle o dönem yaşadığı travmayı aktarıyor.
‘BİRKAÇ YIL SONRA ONLARI ELLERİMLE BESLEMEYE BAŞLADIM’
Dokuz hafta hastanede kalan Gelder, taburcu edildikten altı ay sonra yeniden birliğine katıldığını söylüyor. Olayın ardından medyanın yaşananları “köpürttüğünü” gören Çevre gönüllüsü, köpekbalıklarının ne kadar tehlikeli olduğu konusunda kendisinden görüş istendiğini söylüyor ve ekliyor:
“O dönemde bu saldırıya ilişkin doğru bir cevap verebilmek için köpekbalıkları hakkında kaynakları tarayarak bilgi edinmeye başlamıştım. Hiç kimse, saldırganın saldırma güdülerini neyin tetiklediğini anlamak istemiyordu; sadece olayın kendisine odaklanıyorlardı.”
Paul de Gelder (@pauldegelder)’in paylaştığı bir gönderi
Olay unutulduktan birkaç yıl sonra belgeselciler Gelder ve boğa köpekbalıklarının vahşi doğada yeniden karşılaşmasını konu alan bir film çekimi yapmak istemişler. Fiji adasında yapılacak çekimleri ücretsiz bir tatil olarak gördüğü için kabul ettiğini söyleyen Gelder, suya girdikten sonra kendisini sakat bırakan boğa köpekbalıklarını elleriyle beslediğini söylüyor.
“Onları doğal ortamlarında görmek bende her şeyi baştan sona değiştirdi” diyen Avustralyalı çevreci, 10 dakika içinde 150 köpekbalığının ortasında kalmış. “Hiçbiri bana saldırmıyordu” ifadesini kullanan Gelder, “Onlara yönelik herhangi bir önyargım yoktu. Orduda yaptığım şeylerin yanında kıyaslanamaz bile. Bir canlı tarafından ısırılmak vücudumu değiştirmiş olabilir ancak onlarla vakit geçirmek her şeyi baştan sona değiştirdi” söylüyor.
‘KÖPEKBALIKLARINDAN ÖNCE SADECE YOK ETMEYİ DÜŞÜNÜYORDUM’
Fiji adasında yapılan çekimlerin ardından Avustralya’ya dönen de Gelder, köpekbalıklarından büyülendiği için hemen her araştırma makalesine ve belgesele göz gezdirip onlarla ilgili daha fazla bilgi edinmeye gayret göstermiş.
Gelder, donanmadaki aktif hizmetine geri dönmese de dalış eğitmeni olarak orduda uzman pozisyonuna yükselmek için zorlu bir süreçten geçmiş. Fakat köpekbalıklarıyla karşılaştıktan sonra tüm vaktini onlarla ilgili çalışma yapmaya ayırmak istemiş.
Yaptığı çalışmalar ve medyanın gözünde yaşadıkları hafızalarda taze olduğu için pek çok kurum tarafından konuşma yapması için davet edilen çevre gönüllüsü, kamuoyu tarafından yanlış anlaşılan bu canlılarla ilgili gerçek bilgileri aktarmayı kendisine görev edinmiş olsa da halka açık etkinliklere katılmaktan geri durmuş.
“Artık teklifler öyle bir noktaya gelmişti ki, köpekbalıklarıyla karşılaşmaktan çok topluluk önünde konuşma yapmaktan korkar hale gelmiştim” diye espri yapan Gelder, “Kanser hastası çocuklar için kurulan bir kampta konuşma yapmam istendi, bu teklifi geri çeviremezdim. Bir zamanlar işim bombaları temizlemek, öldürmek veya etkisiz hale getirmekti. Artık yaşatmayı ve ordunun ötesinde bir geleceğim olabileceğini düşünmeye başlamıştım” ifadesini kullanıyor.
‘ONLARLA KARŞILAŞIRSANIZ GÜCÜNÜZÜ GÖSTERİN VE ACİL KIYIYA YÜZÜN!’
Köpekbalıklarının yaşamını değiştirdiğini söyleyen Gelder, tehlikeli görünen su altı canlılarıyla başka insanları da tanıştırdığını ve bu karşılaşmadan sonra hepsinin içinde bir şeylerin değiştiğini gördüğünü ekledi.
Paul de Gelder (@pauldegelder)’in paylaştığı bir gönderi
Avustralya gibi dört tarafı denizlerle çevrili bir ülkede köpekbalıklarıyla karşı karşıya gelme ihtimalinin bir hayli fazla olduğunu söyleyen Gelder şunları ekliyor:
“Onları gördüğünüzde paniğe kapılmanıza gerek yok. Onlar fırsatçı avcılardır; eğer onları görebiliyorsanız size saldırmak istemiyor sadece sizin ne olduğunuzu anlamak istiyordur. Ona güçlü olduğunuzu gösterirseniz geri duracaktır. Elinizi başının üzerine koyup itin ve mümkün olduğunca çabuk kıyıya yüzün.”
KÖPEKBALIKLARI MİLYONLARCA YILDIR NASIL HAYATTA KALIYOR?
Köpekbalıkları, dünyadaki hemen her denizde ve okyanusta bulunmakla kalmıyor, aynı zamanda gezegendeki en eski türlerin başında yer alıyor. Beş kitlesel yok oluş olayından kurtulan ve 400 milyon yıllık evrime rağmen değişmeden kalan köpekbalıkları, nasıl bu kadar dayanıklı olabildiler? Paul de Gelder, yeni kitabı Shark’da işin sırrının, adeta doğa harikası olan bedenlerinde saklı olduğunu belirtiyor:
Dişler
Köpekbalıkları da yaşamları boyunca pek çok kez diş değiştirir. Ancak diğer yırtıcıların aksine köpekbalıklarının dişleri yaşamları boyunca çıkmayı sürdürür. Hayatta kalmak için parçalaması gereken bir canlı olan köpekbalığının ağız bölgesinde de milyonlarca yıl içinde değişime uğrayarak bugünkü halini almıştır. Bu tehlikeli sualtı canlılarının dişleri, çene kemiğine değil diş etlerinde yer alır. Bu sayede, hedeflerini daha rahat yakalayabilir.
Yüzgeçler
Suda size doğru bir sırt yüzgeci görmek en son isteyeceğiniz şeydir. Tahmin edilebileceği gibi, köpekbalığı için yüzgeçleri inanılmaz derecede önemli bir araçtır. Vücudundaki beş farklı yüzgeç, köpekbalıklarının itme, denge ve yön belirlemesi için olmazsa olmazdır. Kuyruk yüzgeci ise köpekbalığının süratini arttırmasına yardımcı olan bir motor işlevi görür. Fakat köpekbalıkları, kuyruk yüzgecini de silah olarak kullanır.
Koku duygusu
Birçok köpekbalığının çok güçlü bir koku alma sistemi bulunuyor. Diğer canlılar tarafından sudayken bırakılan küçük koku moleküllerini rahatlıkla algılayabilen köpekbalıkları, avlarının yerini tespit etmek için bu koku takip yeteneklerini kullanır. Ayrıca okyanuslardaki uzak mesafelerdeki eş bulmak içinde bu mekanizma sayesinde buldukları düşünülüyor. Bu sistem o kadar önemlidir ki, köpekbalığının beyninin büyük bir bölümü bu takip sistemi için çalışır. Bu sistem de onu inanılmaz bir avcı yapmaya yeter.
İskelet
Köpekbalıklarının diğer balıklardan farklı olarak kemikleri bulunmamaktadır. Kıkırdaklardan oluşan iskeleti sayesinde oldukça esnek olan köpekbalığının hareket kabiliyeti de bir hayli fazladır. Köpekbalığının hızı kemik sistemindeki bu farklılıktan kaynaklanır. Üst düzey anatomisi nedeniyle iskeleti bulunmayan köpekbalığı daha az enerji harcamış olur.
Köpekbalıkları dışkı yapıyor mu?
En merak edilen soruların başında köpekbalıklarının dışkılarının neye benzediğidir. Köpekbalıkları dışkıları koyu yeşil bir bulut biçiminde çıkıyor. Birçok bilim insanı, bu canlıların besin dengelerini, yeme alışkanlıklarını bu dışkılar sayesinde takip edebiliyor. Ayrıca köpekbalıklarının dışkılarında yoğun şekilde nitrat bulunuyor.